yeni yerimizdeyiz...

evet sayin seyirciler, acisiyla tatlisiyla, siyahiyla beyaziyla bir afrika blogumuzun daha sonuna geldik.
ama hayat tabii ki de devam ediyor,
hem de banggok'da.

heyecan, macera, aksiyon ve intikam dolu yeni blogumuzun adresi asagidaki gibi:
www.bang-gok.blogspot.com

hepinizi bekliyoruz.

Denizde hayat.

Evet sevgili hayvan duskunleri…

Her ne kadar burda sokakta sivil foklar gormek mumkunse de diger garip yaratiklar icin akvaryum turu yapmak gerekiyor. Biz de Two Oceans Aquarium’a gittik nihayetinde… Turumuz boyunca adini hatirlayamadigim ama her turlu agzimi acik birakan bi dunya canli gordum sayin seyirciler. Ama tabii ki de hicbiri kopekbaligi kadar etkilemedi beni. Arkadasim o nasil bi canlidir oyle, o nasi bi yuz ifadesidir? Ama simdi Rumuz: Okyanus Tom’un “ne var lan, camin arkasindan baliklara bakmissin” diyecegini bildigim icin akvaryuma atlayip kopekbaligiyla gurestim. Fotograf makinem suda calismadigi icin durumu internet araciligiyla kanitlayamiyorum ama kargoya verdigim kolum cok yakinda Istanbul’a ulasir.

Geri kalan tek kolumla sizlere el sallarken, “her seye ragmen hayat cok guzel” diyor ve “denizden babam ciksa yerim” diyen kendini bilmez halkimizi fotograflar esliginde tekrar dusunmeye davet ediyorum.
Sahilde kalin.

Cape Point

Ya da dunyanin obur ucu.
Evet cografya tutkunlari, ekibim ve ben, bu kez de sizler icin dunyanin ucundaki fener adiyla da taninan Cape Point’e gittik. Yolda bizlere penguenlerin ille de buzullar ustunde yasamadigini kanitlayan Boulders Beach’e ugrama sansini da yakaladik tabii.Sahilde kumlarin icinde yaltaklanan sevimli penguenlerle bir sure hasir nesir olduktan sonra Cape Town’in dunyanin en guzel koselerinden biri oldugunu kanitlayan saheser bir yoldan ilerleyerek nihayet Cape Point’e vardik. “e ne var bunda deniz kenarina gitmissin” gibi catlak sesler cikaracak bi Rumuz: Okyanus Joe bekledigim icin hemen anlatiyorum.

Efendim bu Cape Point artik Afrika kitasinin zirt dedigi nokta. En ucu. Eger bu noktada cok kalabalik bir grup halinde durursaniz kitanin obur ucu havaya kalkiyor. Iste bu nedenle 20 kisilik gruplar halinde aliyorlar insanlari.

Ama onun disinda akil alan bi yer, zira saginiza bakarsaniz Atlantik Okyanusu’nu, solunuza bakarsaniz Hint Okyanusu’nu goruyorsunuz, yani bi tasla iki kus.

Evet, iste bahsi gecen iki kus ve ben.

Robben Island.

Evet sayin seyirciler, bu kez de Afrika’nin Alcatraz’i sayilan meshur Robben Island’dayiz. Nelson Mandela’nin hapsedildigi yer olarak bilinen bu ada, aslinda yuzlere yildir azili azisiz, suclu sucsuz binlerce kisiye yataklik yapmis.

Cape Town’dan 11,4 km uzakliktaki bu adadan yuzerek kacmaya calisan, dahasi basaran kisiler olmus tarihte. Bir kismi da bogulmuslar haliyle.

Neyse, 90’larin basinda kapatilan Robben Island gunumuzde insanlik dersi vermek amaciyla muze olarak kullaniliyor. Daha guzeli, muzede calisan insanlar bir zamanlar burada mahkum olarak bulunmus kisiler. Daha garibiyse, bir zamanlar kendilerine gardiyanlik yapan insanlarla birlikte calisiyor olmalari. “Hayirdir?” diye sordugunuzda gulumseyerek “baris icinde yasamak affetmeyi bilmekten gecer” gibi tokat gibi cevaplar veriyorlar. Zaten bugun Guney Afrika’da kismen sakin bir ortamin bulunmasinin sebebi de siyahlarin bu dostane yaklasimlari.

“ne var lan, alti ustu hapishane gezmissin” diyecegini sandigim Rumuz: Tatar Michael’a “insanlik dersi veriyoruz surda, tas kirdirtma bana bi hafta boyunca” diyor ve sizleri yuzyillardir somurgenlerin utancina ev sahipligi yapmis ada manzarasiyla basbasa birakiyorum.

hayvanlar alemi 02

Gercekleri gostermek cesaret ister doga dostlari.
Iste tam da bu yuzden dunyanin obur ucunda, aslan kaplanin mesken edindigi Nasyonel Kruger Park’da maceramiza kaldigimiz yerden devam ediyoruz. Bu 3 gunluk seruvenimizde kimi zaman muhtesem manzaralar, kimi zaman firtinalarla karsilastik. Neyse ki tecrubeli safari guide’imiz Dieter her an yanimizdaydi da, kolumuzu bacagimizi timsahlara kaptirmadik.
Okuyucu yorumlarinda Rumuz: Safari Con’un kendini bilmez yorumu uzerine bu kez daha kanli, daha heyecanli fotograflara yer verecegiz.
Ancak siz de takdir edersiniz ki, insan dogada leoparla, vasakla gozgoze geldiginde “aaa fotograf cekiiim” demek yerine melul melul bakmayi veyahut da sessizce tabancasina uzanmayi tercih ediyor.
Oyle yapmadigimiz anlarda cektigimiz tehlikeli fotograf ve videolarla tekrar hayvanlar alemindeyiz sayin seyirciler…

olaganustu hal

ikinci bi' emre kadar tum mailleri gmail adresime atiyoruz.
peki neydi gmail adresim, bi daha hatirlayalim...
evet, gokhanyucel@gmail.com



ikinci bi' emre kadar...

sampiyon seren!

uzun yazamicam simdi, helal!!!

Hayvanlar alemi 01

Evet sayin seyirciler acun muhabiriniz bu kez de hayvan cenneti Kruger National Park’dan sesleniyor.
Dunyanin en buyuk hayvan parki(ya da ne deniosa bunlara) olan Kruger Park, Israil buyuklugunde bir yer aslinda. Yani tamamini gezmenin mumkunati yok. Ama biz sizler icin elimizden geleni yapiyor, sabah aksam demeden atin zebranin pesinde kosturuyoruz.
Simdiye kadar adini bilmedigim 7-8 garip yaratigi saymazsak gergedan, leopar, fil, aslan, zurafa, yaban domuzu, timsah, tosbaga, babun, sirtlan, antilop, zebra, hipopotam ve afrika okuzu gibi cesit cesit hayvanla icli disli olduk.
Tabii gercek ustu dogadan bahsetmiyorum bile.
Aslan Kral’in seti gibi burasi.
Isterseniz bahsi gecen hayvanlari yakindan taniyalim. Iste melul bakislariyla uzun boylu bir zurafa.Agacta boylu boyunca uzanmis, keyif catan sevimli bir leopar. Birileri olse de biz de nasiplensek diye bekleyen uyanik bir grup akbaba.Yeni zelandali yol arkadasim Maurice tarafindan izlenmenin keyfini cikaran siyah-beyaz nostaljik bir zebra.Batmakta olan romantik bir gunes.

Yani hayvanlar alemi ayri bir guzel sayin seyirciler, sozu daha fazla uzatmadan tekrar hayvanlar alemini donuyor ve hepinize dogayla icice, naturel gunler diliyorum...
yine gorusecegiz...

welcome to soweto

Evet sevgili afrika dostlari sali gunu sabahin erken saatlerde Avustralya’dan misyoner yasli bir ciftle beraber Johannesburg ve Afrika gercegini gormek icin Soweto’ya gittik.
SOuth WEstern TOwnship olarak uzatilabilen bu bolge vakt-i zamaninda johannesburg’dan surulen zencileri barindirsin diye yapilmis. irkciligin zirve yaptigi bu donemlerle ilgili ciddi belgelere rastlamak da mumkun tabii muzelerde(ki oralara da gittik.)
Dolayisiyla da siyah hareketin en onemli olaylari hep burada gerceklesmis.
velhasil biz de nelson mandela'nin evinden tutun da Hector Pieterson muzesine kadar her yeri gezdik.
1976'da siyahlarin okudugu okullarda afrikaans dili zorunlu hale getirilince 10000 kadar ogrenci soweto sirtlarinda bulusup yurumeye basliyorlar.
polis de(tabii ki)protesto etmeye calisan ogrencilere ates acip 566sini gozunu kirpmadan olduruyor.

evet sayin seyirciler, iste Soweto boyle bir yer...

greenpeace..

yaklasan secimler oncesinde amerika'da yayinlanmasi planlanan bir ilanimiz bu da...

drugs.



viagra.



greenpeace.

isler misler...

evet sayin seyirciler,
buraya geleli 2 ay oldu ama sadece yemekten icmekten bahsediyorum di mi?
halbuki oyle degil...
burda geceli gunduzlu, sabah aksam demeden calismaktayim aslinda.
hatta en cok calisan benim nerdeyse.
neyse sozu uzatmadan "ayinesi istir kisinin..." diyor,
ve sizleri gectigimiz 2 ayda yaptigimiz cesitli islerden olusan bir potbori ile basbasa birakmaya hazirlaniyorum.

reggae night.

eveeeet, uzun suren bir ayriliktan sonra yeniden beraberiz sevgili afrika dostlari.
yogun calisma temposu altinda gecen su gunlerde pek vakit bulamiyorum haber eklemeye...

gelelim afrika'da neler oluyor'a.
evet, gectigimiz gunlerde ajansta morali yukseltmek ve neselere nese katmak amaciyla "Reggae Night" adinda bir eglence tertip edildi. yilbasinda yapilmayan yeni yil partisi de bu vesileyle temsili olarak aradan cikarilmis oldu.
gec saatlere kadar yenildi icildi, gulundu eglenildi...

Braai

Ya da mangal.
Evet sayin seyirciler, afrika insanini afrikali yapan seylerden biri de hic suphesiz ki afrika mangali, yani braai. Uzun zamandir methini duyup gormeye firsat bulamadigimiz afrikan mangali nihayet ajans bunyesinde yapilan bir kaynasma partisi sayesinde bize de nasip oldu.
Eskisehirdeki ogrencilik gunlerimizde, yagmur camur, kar tipi demeden kis ortasinda yaptigimiz mangallarla un kazanmis yerel bir kahraman olarak tabii ki de bu konudaki deneyimimi afrikali mangal dostlariyla paylasmak istedim ve hemen mangalcibasi, yani braaihead’in yaninda saf tuttum. Her turlu geyigim ve enteresan sorularimla turk mangal kulturunun sirri diyebilecegimiz ”sohbet”i de afrikali dostlarimiza tanitmis oldum boylece.
Gelelim aradaki farklara.
Aslinda arada cok da fark yok sayin seyirciler. Dunyanin her yerinde etin dili ayni. Belki tipi farkli... Tavuk dedin mi bizim kanadin aynisi orda da var, ama sosu yok. E sossuz da biseye benzemez bu meret ama naapalim, yedik.
Sonra hadi sosis dediler(guney afrika sosisi boerewors), e o da bizim alisik oldugumuz bi tat degil. Tadi agzindan gitmiyor 2 gun, oyle nalet bisey yani…
Ama nihayetinde pirzola ayni pirzola.
evet sayin seyirciler kendini asya olsun afrika olsun hicbi yerde kaybetmeyen, kisiliginden asla odun vermeyen pirzolayi buradan bir kez daha alkisliyoruz sozlerimize son verirken...

mikko gitti...

evet sayin seyirciler, afrika savanalarina su aralar karanlik bulutlar hakim. zira afrika maceramda yoldasim, kisa donem hayat partnerim, ev ve av arkadasim mikko dun aksam 21.00 ucagiyla finlandiya'ya dondu(simdi konustuk, sag salim varmis, iyiymis). yani artik resmi olarak yalniz yasiyorum.
buyuk oda ve afilli yatakta tabii.
buradan icinde buyuttugu engin insan sevgisi, nejat yavasogullarina benzeyen billur sesi, asabi tavirlari ve sasirtici batman kostumuyle katolik kardesim mikko'yu bir kez daha aniyor, "afrika sana cok sey borclu" diye sozlerimi noktaliyorum.
gule gule mikko.

kartallar yuksek ucar

Evet sayin seyirciler, su anda sizlere Johannesburg’un en yuksek noktasi Northcliff Hill’den sesleniyorum.
1800'lu yillarin basinda Johan Van Reijkard isimli bir somurgecinin buldugu Johannesburg, bugun dunyanin en buyuk sehirlerinden biri. Altin ve elmas yataklari sayesinde dunya somurge tarihine adini altin harflerle yazdiran bu sehirde siyahlar, ozgurluklerine ancak 1994 yilinda kavusabiliyorlar... evet, korkunc.
Bu kisa yakin tarih bilgisinden sonra isterseniz tekrar Northcliff'e donelim.
Aasvoëls Kop adiyla da bilinen ve 1807 metre yukseklige sahip, tum sehrin ayaklar altina serildigi bu noktadan asagidaki altin ve elmaslari secebilmek bile mumkun. Evet, boyle zengin bir sehir iste burasi… Ama ne yok? Evet sayin seyirciler deniz yok bu unlu sehirde. Dunya kadar altinin, elmasin olacagina soyle kumlu, yosunsuz bi denizin olsun olacaksa diyorum ben de. Cunku denizi parayla satin alamazsiniz sayin seyirciler. Deniz icinizde ya vardir, ya yoktur.
Burda da keyfim yerinde ama bogazi ozledim sayin seyirciler.
Erguvan’da kalin.

Kalamari Damacy.

Su anda sizlere dunyanin Kalamar Merkezi Guney Afrika’dan sesleniyorum sevgili doga dostlari. Cesit cesit cesitleriyle akillari alan Kalamar icin Afrika’da savaslar yapildi, kralliklar yikildi. 1800’lu yillarin sonlarinda “Bgogo” isimli bir madencinin altin ararken buldugu Kalamar, bir anda dunyanin gozunun buraya cevrilmesine neden oldu. Pesinden, dunyanin dort bir yanindan kalamar avcilari buraya sukun etmeye basladilar.
Tarih kitaplarina calamari rush olarak da gecen bu donem, degisik tipte kalamar pisirme yontemlerinin cikmasina yol acti tabii.
Velhasil kelam, bugun kalamar Guney Afrika halki icin altindan, elmastan daha degerli. Neredeyse her ogunun ana yemegi. Zaten kendini bilen insan neden kalamardan baska bisey yesin di mi sayin seyirciler?
Evet. Iste kalamarin gercek hali, ve kostumlu super kahraman hali.

the sky is the limit.

Evet, sonunda yapilmayani yaptim, ve Afrika’da bir futbol macina gittim. Hayatimin ilk stadyum deneyimini 20000 zenciyle birden yasamak her ne kadar korkunc gorunse de cok eglenceliydi. Is yerinden Festus arkadasimin futbolla alakasizligimi bilmemesinden dogan bosluk nedeniyle gundeme gelen mac mevzusu, Playstation’dan edindigim devasa PES bilgimle hic acik vermeden kapandi.
Gelelim maca; Afrika liginin bir numarali takimi, bi yerde fenerbahcesi olan Sundowns|, Mozambik’ten gelen Desportivo adli dandik takimla oynuyordu. Seyirci coskulu, mac biletleri 4 milyondu(evet, hukumetin maclar stadlarda izlensin diye uyguladigi yeni fiyat politikasiymis bu. Turkiye’den bile gidenler olduguna gore ise yario denebilir). Bacaklarin yuksek sesle kirilip sari kartlarin havada ucustugu mac 10. ve 90. dakikalarda atilan gollerle 2-0 Sundowns lehine sonuclandi. Mac bitiminde ezik Mozambikliler stadi arkalarina baka baka yuhalamalar esliginde terk ederlerken biz de yerel tezahurat enstrumani vuvuzelalarimizla hem calip hem oynuyor, yer yer anlamsiz ama ritmik gurultuler cikartiyorduk.
Evet sayin seyirciler, bahsetmeden gecemicem, zira bu insanlar devamli dans ediyor, duyduklari her ritmde sallanmaya basliolar... Bi sure sonra size de bulasan bu yogun rahatlik halini ilerleyen bolumlerimizde ayri bir dosya olarak da inceliicez.
Neyse, cok uzatmiyorum. Elinde fil hortumu tutan acaip bi de abi vardi macta, Afrikan amigosu oldugunu sandigim bu zat, gozlerinde kan, belinde davul ve elinde uclusuyle maca kesinlikle farkli bi hava katiodu.
Evet, spor servisimizden bu haftalik da bu kadar... heyecan ve macera dolu baska bir macta bulusana kadar ofsaytta kalin sayin seyirciler.


(ekte beni maca goturen Festus kardesimin afrika futbolu uzerine yaptigi standard bank reklamini bulabilirsiniz)

resfest10

evet sayin seyirciler, uzun zamandir merakla bitsin die bekledigimiz resfest filmlerimiz nihayet bitmisler.

tarihimizde ilk kez efektli mefektli bisey yapmanin hakli gururunu tasiyoruz tabii ki. hatirlarsaniz bundan onceki 2 filmde de ozel bi numaramiz yoktu. ama bu sene anima'yla calistik. saolsunlar guzel seyler yaptilar.
hatta tunelli filmde "cucuk" die adlandirdigim tipin yaninda oturan bayan ayni zamanda karakterin tasarimini yapan kisi. adini animsayamadigim icin ozur diliyorum...

link vermeyi ogrenince daha iyisini de yapicam, ama simdilik su adresten bakilabilio filmlere:
http://resfest.com.tr/tanitim.php
6 tane mi ne...
bi de yabanci film var, sasirmayin, biz yapmadik onu.

neyse, burdan emegi gecen tum insanlari mutlulukla aniyorum...
hatta filmlerden birini de suraya gomuveriyorum.

Ad of the Year

hatirlarsaniz buraya geldigim ilk gunlerde "ad of the month" adli organizasyonda misafir jurilik yapmistim.
meger onun buyugu "ad of the year" die bisey de varmis(aslinda cok mantikli).
neyse efendim cok ac oldugum bi carsamba aksami orda yemek vardir vaadiyle beni bu olaya goturdu ajanstan insanlar.
ancak umdugumuzu birak, buldugumuzu bile yiyemedik. zira trafik ve beklenmedik yagis nedeniyle bayaa gec ulasmistik.
ama alkol?
alkolde umdugumuzdan bile fazlasi vardi ve afrikan yerlileri
misafirperverlikleriyle beni alkole bogmaya kararliydilar.
velhasil kelam zilzurna bi vaziyette sabahi ettik.
tam olarak hangi isler kazandi bilemiyorum.
(biz bi tane kazanmistik, onu da caldirdik kasla goz arasinda)
ama guzel bi maceraydi.

burdan tum sponsorlara tesekkur ediyorum.

+27767215580

evet sayin seyirciler artik bana bu cep numarasindan ulasabiliyor, hatta mesaj atabiliyorsunuz.
"yanlis saat olmasin simdi orda" diye dusunmeyin. saat orda neyse burda da o.

evet, mesajlarinizi bekliyorum.
unutmayin, afrika olaylari bittiginde aranizdan bir sansli kisi(insan gibi davranip mesaj yollayan bi kisi tabi), benimle afrika usulu bir turk lokantasinda aksam yemegi kazanacak.

daha cok mesaj yollayin, kazanan sansli gubur siz olun.

karakterleri taniyalim: mikko torvinen

evet sayin seyirciler yeni bolumumuz "karakterleri taniyalim"da bu hafta, ev arkadasim ve ortagim mikko torvinsen'i taniyacagiz.
finlandiya'nin buzlu ve soguk daglarinda yetisen mikko, 30'larina merdiven dayamis art direktor bir kisi. kendisinin finlandiya'nin en odullu art direktoru olmak gibi bir de basarisi var. evet, yaptigi her isle olay yaratan bu sarisin zat, en sonunda cannes'da john hunt'la tanisiyor ve akabinde de afrika'ya ayak basiyor. kendisi benim cok kiskandigim iki sayfa ayni ilani vererek yapilan alzheimer islerinin de sahibi ayni zamanda. hirsli bi kisilige sahip olan mikko, stres altinda yasamayi seviyor, baski altindayken etrafindakilere eziyet etmeyi de unutmuyor.
evet, kariyerini inceledikten sonra, isterseniz bir de mikko ne yer ne icer ona bakalim.
oncelikle mikko vejeteryan. yani yemek yemiyor. dahasi sigarasi ickisi de yok.
annelerin kizini vermek isteyecekleri tipte bir iskandinav erkegi yani.
bunu disinda kendisi ayni zamanda muzisyen. adini hic anlayamadigim grubuyla finlandiya listelerinde 14. siraya kadar cikmayi basarmis komple bir sanat insani.
evet sayin seyirciler, bir "karakterleri taniyalim"in daha sonuna geldik.
haftaya bu kusakta tekrar bulusuncaya kadar sanatla kalin.

Keyf Town

evet sayin seyirciler, ben ve ekibim bu kez de Cape Town’daydik. Hic uyumayan sehir anlamina gelen Cape Town’da sicak dizayn ruzgarlari esiyordu bu hafta. Design Indaba’nin son gunune geldigimizde, sabahtan Guney Afrika’nin en onemli karikaturisti Zaphiro’dan ulkenin karakalem bir tarifini alma firsati yakaladik. Kendisi zeki, cevik ve son derece komik biriydi.Bunu Brian Eno’nun fasafiso sunumu izledi.
Ancak son sunumda ne idugu belirsiz bir adam, sasirtici yetenekleriyle hepimizi kirdi gecirdi sayin seyirciler.
Iste kirildigimiz anlardan biri. Tum bu dizayn olaylari bittiginde Johannesburg’a donmek icin sadece 1 gunumuz kalmisti. Yapilacak cok sey, ama ne yazik ki cok az zaman vardi. Biz de hemen sokaklara aktik tabii.
Sokaklarda muzisyenler, yerel danscilar ve tabii ki tas gibi binalar vardi. Cok soguk oldugu icin denize girmesek de, buharli bir gemiyle cape town korfezinde steampunk bi hava yakaladik Finli ev arkadasim Mikko ile. Yakalarken bir de ne gorelim, denizde canli bir hayvan!
Bir deniz foku.
Iste karsinizda dunyaca unlu Afrikan Deniz Foku sayin seyirciler.Bu da Cape Town'in en eski yapisi sayilan saat kulesi.Bundan sonra “hadi bi bira patlatalim” yani “let’s bomb some beer” diyerek guzel gunesli bir yere oturduk. Arkamiza yaslanip gunesin tadini cikarirken kulagimiza harika bir muzik calindi. Cape Town Social Club diyebilecegim bir grup sevimli adamdi bu sesin kaynagi. Ulu bir cinarin golgesinde muzik yapan bu yerel muzisyenlerden beyaz sapkali kizilderili olani bana bir de CD satti. Ama helal olsundu.
Iste Mr. Pieterson & The Guys
ve beni cok uzaklara goturen sarkilari… Muzik esliginde dans eden bir grup da yerli kadin gorduk bu arada. Bunu TableTop yani Masaustu Dag’ina yaptigimiz gezi izledi. Teleferikle cikilan bu acaip dagin adi, tum ust kisminin dumduz olmasindan geliyordu. Yani bir zamanlar dunyanin oldugu gibi sayin seyirciler. ekte, kalin polarim ve beni gorebilirsiniz.Bu bol gunes alan, harika manzarali, bulutlarin yuzunuze surunerek gectigi dagda 1 saat gecirdikten sonra ingilizcesiyle bizleri buyuleyen taksi soforumuzle otele donduk.
Hayatinda en cok sevdigi ulke slotuna turkiyeyi basmis otel sahibimizle pamukkaledeki buzullarin erimesi ve global isintidan bahsettikten sonra Hintli, musluman kardesim Sain ile havaalanina gittik.
Ve bir Cape Town maceramiz daha boyle sona erdi sevgili izleyiciler…
Bir dahaki Cape Town’da bulusana kadar… golgede kalin

indaba!

evet, neden cape town'dayim?
design indaba 10 icin.
indaba da ne?
"her tur geyik" anlaminda...

neyse, bugun 2. gunuydu, bitti.
bundan sonra bi de aksam parti falan var.
bu arada acaip tipler sunum yapti(brian eno bile vardi mesela)...
enteresan olaylar yani.
tasarim tayfasi, afilli kiyafetler, sekilli yemekler falan.
iyi yani.

tabii ki herkes beni tasarimci sanio.

kitkirmizi

gectigimiz gunlerde istanbul'da duzenlenen kirmizi'da da kirmizi almisiz at-avrat-silah isleriyle. ancak mutlulugumuzun asil kaynagi odulumuzun "dalai-lama reborn" olarak da taninan unlu reklam yazari gokcen yucel tarafindan alinmis olmasi.
kendisi, ayrica kendi odulune de kendi cikmis.
burdan tesekkurlerimi sunuyorum bir kez daha.
bu arada yabanci bi ulkede bulunmamdan olsa gerek, odul alan islerin bir kismini pek anlayamadim.
ama jurinin bi bildigi vardir herhalde di mi?
sonucta odulleri verirken sebepleri aciklamislar "biz hayvanlari cok seviyoruz, o yuzden sizi sectik" falan gibi...
onlarin da basarilarinin devamini diliyor, ve bizi tatile nereye goturecekler acaba diye yerimde duramiyorum.
(not: bu yarismada odul alinca, odul olarak yurtdisina tatile gonderiolar. evet, cok afilli.)
(not2: bununla diiil, at'la almisiz galiba. ama yine de ben bunu seviyorum.)

i know what you did last month

Yes sayin seyirciler, sonunda bu da oldu, Afrika’da juri uyeligi de yaptim.
Neyin juri uyeligi diye sordugunuzu duyar gibi oluyorum…
Dun hic beklemedigim bi anda “ad of the month” adli yarismanin ocak sayisi icin kreatif gucler tarafindan goreve cagrildim.
Ve tabii ki de bu guzel firsati kacirmayip gittim. Bu yil Cannes’da Lego’nun periskop ilaniyla grand prix kazanan FCB Johannesburg’u da gorme firsati buldum boylece.
Peki yarismanin olayi neydi?
Adindan da anlasilabilecegi uzere gectigimiz ay yapilan en iyi isleri secmek uzere calisan bir olusumdu bu yarisma.
Peki gorduklerimden cok mu memnun kaldim?
Evet.
Bi kere bizim bi’ yilda yaptigimiz kadar isi bi ayda yapmisti bu Afrikali insanlar. Ustelik bu ay zayif bulduklari, adeta “kolpa” dedikleri bir ay idi. “vay be” dedim icimden ben de saskinlikla… saglam adamlar bunlar yani.
Neyse efendim, 9 ayri ajansin kreatif direktoru ve ben, bir odada kah gulup kah eglendik.
Sonra da baska bir salona gecip radyolari dinleyip filmleri izledik.
Kazanan is ise Post-it icin yapilan bu havali ilan oldu.(tabi basin kategorisinde)
Burdan yapan arkadaslari tebrik ediyorum.

degilmisim!

evet sayin seyirciler dun bi anlik depresyonum sirasinda yaptigim "cok yalnizim" baslikli haber yuzunden binlerce mail ve mektup aldik, telefon hatlarimiz kilitlendi, guney afrika konsoloslugu onunde uzun siralar olustu...
evet, bi anlik densizlik diyebilecegimiz bu haber adina hepinizden ozur dilerim.
simdi iyiyim.
hatta ilginiz nedeniyle cok iyiyim.
tabii ki de aslinda yalniz degildim, hic olmamistim,
cunku sizler vardiniz.

sen vardin turkiye.

beni sizler yarattiniz diyor,
ebeveynlerime selam ediyorum.

cok yalnizim...

evet sayin seyirciler, acaip yalniz hissediyorum.
her ne kadar burada bulunmak cok sevindirici bisey olsa da, burada yalniz olma fikri de bi o kadar zor.
ozellikle boyle bi gunde...
evet, belki bugun sadece saat ve cicek satmak icin var,
ama olsun.
yine de kotu...

neyse,
sevgiyle kalin.
yalniz kalmayin.